20 Nisan 2013 Cumartesi

Aydökümü #Nisan 2013


Nisan ayı benim için dolu dolu geçen bir ay oldu. Uzun zamandır listemde olan ama okumaya fırsat bulamadığım, merak ettiğim bir çok kitabı okudum ve hepsini çok beğenerek, istekle okudum. Bu yüzden mutlu ve huzurluyum. 


Bu ay boş vakitlerimi kütüphanelerde geçirdim kitapçılarda bulamadığım kitapları bulup okudum. Bu durumu alışkanlığa dönüştürmekte kararlıyım :) Gittiğim kütüphaneler arasında en etkilendiğim Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi oldu, Gülhane Parkı girişinde solda bulunan kütüphaneye tramvayla rahatlıkla ulaşım sağlayabilirsiniz. Ayrıntılı bilgi için tıklayınız.


Bu Ay Hangi Kitapları Okudum? 
(Okuduğum kitaplarla ilgili ayrıntılı yazıları ilerleyen günlerde ekleyeceğim.) 

Virginia Woolf'un Kendine Ait Bir Oda kitabını mart ayının son haftasında okudum. Kitap beni oldukça etkiledi. Hatta Kitapçı dergisinin gelecek sayısında yayınlanmak üzere bu kitap hakkında bir yazı yazdım. Yazımı, derginin Mayıs-Haziran sayısında okuyabilirsiniz.

İlk okuduğum Tomris Uyar kitabı Aramızdaki Şey'di. Diz Boyu Papatyalar'ı da en az onun kadar severek okudum. Yıpranmış 1. baskısını okumak ayrı bi güzeldi :)

Aramızdaki Şey ve Diz Boyu Papatyalar'dan sonra elime aldığım Tomris Uyar kitabı 'Kitapla Direniş' oldu. Kitabı Bakırköy Kütüphanesi sayesinde keşfettim, henüz tamamını okuma fırsatı bulamadım oldukça kalın bir kitap çünkü. Ayrıntılı bilgi için tıklayınız.

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'ü herkes okumalı! Roman ütopik oluşu kadar  gerçekçi de. Bu onu kült ve her çağda okunabilir kılmış. 

Tezer Özlü - Ferit Edgü Mektuplaşmalarından oluşan Her Şeyin Sonundayım hakkında yazdıklarım burada




Cemal Süreya'nın eşi Zuhal Tekkanat'a yazdığı mektuplardan oluşan Onüç Günün Mektupları hakkında yazdıklarım burada

Dostoyevski'nin ilk romanı olan İnsancıklar'la ilgili yazdıklarım burada.

Bu Ay Hangi Kitapları Aldım? 
 Hilmi Yavuz'un yeni çıkan kitabına aldığım günden beri başlayacağım bir türlü kısmet olamadı :)

 Aslıhan pasajının 2. katında bulunan Eylül Kitabevinde rastladığım bu 1. basımları almadan olmazdı :)


                       İstiklâl'e gidip Yapı Kredi Yayınlarına uğramamak hiiiç olmazdı :)



12 Nisan 2013 Cuma

Cemal Süreya "Onüç Günün Mektupları"


“Artık sadece iletişim araçları var, iletişimin kendisi yok.” 
(Jean Luc Godard)

Blog yazılarımdan da belli olduğu gibi son zamanlarda sürekli mektup türünde kitaplar okur oldum. Ve okudukça da yaşamadığım çağlara özlem duyar oldum. Ne güzel bir şeydir insanın sevdiklerine mektup yazması, özenle göndermesi, eline geçip geçmediğinin telaşına düşmesi, merakla cevap mektubunu beklemesi. Heyecanlanması, hüzünlenmesi, sevinmesi. Değer vermektir mektup yazmak. Çabalamaktır. Anıdır. Geçmişin hatıralarına kanıttır. El yazısıyla yazılması, üzerine belki bir kaç damla gözyaşı akıtılması okuyanı paha biçilemez duygulara sevk eder. Artık günümüzde uzun uzun mektuplar yazmak gibi bir kültür kalmadı. Sesli harflerden yoksun kelimelerle, yarı Türkçe yarı İngilizce bir dilde sms "atmak", whatsapptan yazmak, e-mail göndermek, facebooktan dürtmek falan varken...ne gerek var oturup cümle kurmaya çalışmaya? Her şey ne kadar çabuk o kadar iyi! Çook önemli işlerimiz var, hepimiz çok yoğun insanlarız ya! Gelinebilecek en kötü nokta birbirine kuracak cümlesi kalmamış insanlar değil midir? Merak ediyorum  "ben napıyorum?" diye durup ne zaman soracağız? 

Gelelim Onüç Günün Mektupları'na;


Onüç günün mektupları, Türk şiirinin büyük ustası Cemal Süreya'nın 1972 Temmuz'unda, Okmeydanı SSK'da yatan eşi Zuhal Tekkanat'a yazmış olduğu mektuplardan oluşuyor.

Zuhal Tekkanat, Cemal Süreya'nın ikinci eşidir. Memo Emrah adında bir oğulları vardır. 

Aşk, tutku, şefkat, sevgi...Her türden duygu barındıran bu güzel mektuplar iyi ki yayınlanmış.  Teşekkürler Yapı Kredi Yayınları. O muhteşem ön sözü yazan merhum Erdal Öz'e de teşekkürler. 

Ne yapın edin bu mektupları okuyun...

Not: Süreyalizm blogunun sahibi Hakan Sipahi'den öğrendiğime göre Zuhal Tekkanat "Ondördüncü günün mektubu" adıyla bir kitap hazırlıyormuş :)


Kitabı, fonda Secret Garden çalarken okudum. Tavsiyemdir.










11 Nisan 2013 Perşembe

Dostoyevski'nin ilk romanı; İnsancıklar


İnsancıklar, Dostoyevski'nin ilk romanıdır. Roman, orta yaşlı Makar Devuşkin ile gençliğinin baharındaki Varvara Alekseyevna'nın dostane mektuplaşmalarından oluşmaktadır. 

Eser devrim öncesi Rusya'da geçmektedir. Kanımca, o dönemin hayat koşullarını tanımak için mutlaka okunması gereken kitaplardan biridir. Romanın teması; fedakarlık, dostluk, acıma ve sevgi üzerine şekillenmektedir. İki kişinin birbirine duyduğu sevgi çok naif bir dille anlatılmaktadır. Makar Devuşkin'in incelikli hitapları kitabın anlatımını daha samimi kılmaktadır.

Eserle ilgili tek uyarım Oda Yayınları baskısından uzak durulmasıdır. Özenli olmayan çevirisi nedeniyle anlatım bozuklukları içermektedir. İletişim Yayınları baskısı tercih edilebilir. Ergin Altay'ın çevirisi ve Orhan Pamuk'un ön sözüyle böyle değerli bir eser daha iyi özümsenebilir.

Dostoyevski, ilk eseriyle adeta klasik Rus edebiyatının ünlü isimlerinden biri olacağının sinyallerini vermektedir. 

Ayrıca kitap 144 sayfadan oluşmaktadır, kitap okumakla arası iyi olmayanların bile bir çırpıda okuyabileceği bir akıcılığa sahip.











9 Nisan 2013 Salı

Umberto Eco ve Orhan Pamuk Boğaziçi Üniversitesi'nde!


Boğaziçi Üniversitesi'nin 150. yılı etkinlikleri çerçevesinde Umberto Eco ve Orhan Pamuk bugün saat 17.00' de bir araya geliyor.Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall'de gerçekleşecek söyleşideedebiyat, roman ve romancılık gibi konuların öne çıkması bekleniyor. 

Online olarak izlemek için; tıklayınız.

5 Nisan 2013 Cuma

Sabahattin Ali Notos'ta!


Notos'un yeni sayısı bi harika! Sabahattin Ali severlerin kaçırmaması gereken tam arşivlik bir sayı olmuş. 
Buradan ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz.