Üç gün içinde ara vermeden okuduğum (zaten cümleler o kadar betimleyici, uzun ve dolu ki okumaya başlayınca elden bırakması zorlaşıyor.), kimi zaman benzer isimler arasında kaybolduğum, aile yalnızlaştıkça ev tenhalaştıkça hüzünlendiğim hatta o evde yaşıyormuşçasına kendimi kaptırıp suratımı astığım, kimi satırlarında gülümseyip kimi satırlarında gözlerimi fal taşı gibi açtığım bu kitapla ilgili ne söylersem söyleyeyim hissettiklerimin %1 ini bile ifade etmeyeceğinden emin olduğum, inanılması güç olayları günlük yaşamın parçası tadında sunup büyüleyici gerçekliği en iyi tanımlayan, "bir kitap okudum hayatım değişti" cümlesindeki kitap olsa olsa bu kitaptır.
Yalnızlık teması öyle sessizce, derinden ve belki de sinsice işleniyor ki içinize, bittiği zaman beyninizden vurulmuş gibi hissetmeniz çok olası. Her sayfası olaylarla çevrili olduğundan, sadece anı yaşıyormuş gibi öncesi sonrası yokmuş gibi hissettiriyor. Senfonik bir destansılık var.Ve ölüm bu kitapta çok olağan. Sonlara doğru kitapla aramda öyle bir bağ oluştu ki, bitmesin istedim sonu olmasın diye yavaş okumak istedim.
Uykusuzluk salgını, yıllarca durmadan yağan yağmur, tanrının fotoğrafını çekmeye çalışan bir dede, evi yiyen karıncalar, güzel bir kızın göğe yükselmesi gibi doğaüstü olaylar kitabı çok nev-i şahsına münhasır kılmış. Anlatımı büyüleyici kılan bir çok satırla dolu. Mesela şu kısma bayılmıştım:
"Jose Arcadio, yatak odasının kapısını kapar kapamaz evde bir silah sesi çınladı.Kan, kapının altından süzüldü, oturma odasına geçti, sokağa çıktı, inişli çıkışlı yoldan karşıya ulaştı, kaldırımları indi çıktı, Türkler Sokağı'nı geçti, önce sağa, sonra sola saptı. Buendiaların evinin tam karşısına geldi kapalı kapının altından sızdı halıları kirletmemek için duvar diplerinden dolanarak salona geçti, oturma odasına girdi, yemek masasının çevresinde geniş bir kavis çizdi, begonyalı terasa uzandı, Aureliano Jose'ye matematik dersi veren Amaranta'nın sandalyesinin altından görünmeden süzüldü, kileri geçti, ekmek pişirmek için tam otuz altı yumurta kırmak üzere olan Ursula'nın bulunduğu mutfağa girdi."
Kitabın arkasında Yüzyıllık Yalnızlık ile ilgili yazar Gabriel Garcia Marquez'den şu sözler var:
"Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım, ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız."
***
"İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa, o adam o toprağın insanı değildir."
"Kadının duygularını irdelemeye başladı; Öylesine derine indi ki, ilgi ararken aşk buldu. Çünkü kendini kadına sevdirmeye çalışırken sonunda kendisi ona aşık oldu."
"İnsan ölme zamanı geldiğinde değil, ölebildiği zaman ölür."
"Ömrünü zehir eden inatçılığı yine herkesin sandığı gibi kötü yürekliliğinden değildi de, sınırsız bir sevgiyle aşılmaz bir korku arasındaki ölümcül çatışmanın sonucuydu."
"Yalnızlık, anılarını ayıklamış, yaşamın yüreğinde biriktirdiği özlem dolu süprüntüleri yakmış, geriye en acı anıları bırakarak onları arıtmış büyütmüş, sonsuzlaştırmıştı."
"O çileden çıkartıcı suskunluk ve ürkütücü yalnızlıktan hem kaçmak, hem de hep orada kalmak isteğine daha fazla dayanamıyordu."
"Ne gamın ne tasanın yanına hiç uğramadığı bir taş gibiydi. Yalnızca o günlerde, arapsaçına dönmüş yüreğinin sonuna dek bocalamaya mahkum olduğunu biliyordu."
"Bir dakikalık uzlaşma ömür boyu arkadaşlıktan daha iyidir."
"Ölümü umursadığı yoktu, ama yaşam çok şey demekti. O yüzden de idam hükmü verildiği andaki duygusu korku değil, özlem oldu."
"İnsanın en iyi dostu ölmüş olan dostudur."
"Yaşamla hesabını kesin olarak kapatırken kendi insanlarını düşündükçe duygulanmıyor, en çok nefret ettiği kişileri aslında nasıl sevmiş olduğunu anlamaya başlıyordu."
"Melquiades, "Bilim uzaklığı oradan kaldırdı" diye fetva verdi. "Çok yakında insanoğlu evinden dışarı adım atmadan dünyanın neresinde ne oluyorsa görebilecek."
"Koca tekne, yalnızlık ve unutulmuşluğun yarattığı, zamanın yıpratıcı etkilerinden ve kuş pisliklerinden korunmuş kendine özgü bir oylum içindeydi sanki."
"Neredeyse kızı olacak yaştaki Remedios'un, yani yargıcın kızının hayali, içine dinmeyen bir sızı düşürmüştü. Bu ayakkabısında taş varmış gibi, yürürken insanın canını acıtan somut bir sızıydı."
"Canayakın ve içten görünmesine rağmen içe dönük bir kızdı, yüreğinden geçenleri kimseye açmazdı."
"Onda yalnızca hüzünlü bir yalnızlık buluyordu."
"Sanırdınız ki, gündüz akşama kadar dokuyor, dokuması bitmesin korkusuyla da gece sabaha kadar söküyordu. Bu işi yalnızlığını unutmak için değil tam tersine yalnızlığını yoğunlaştırmak için yapıyordu."
"Geleceğin belirsizliği, yüreklerini geçmişe çevirmişti."
4 yorum:
muhteşem bir eser, bir daha okumak için bahaneye gerek yok..Teşekkürler
suan okuyomaya başladım ve bana bası bıraz karmaşık gelddi..*-* oyuzden sıze araştırırken sıze geldi..buldum bırakmayıp okuyacağım.
Sonunda kitap okuyucuyu farkli duygularla bulusturuyor...
Yuzyillik yalnizliga mahkum edilen soylarin, yeryuzunde ikinci bir sansi olmaz. Bu kadar aslinda (:
Yorum Gönder