Yapı Kredi Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yapı Kredi Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Mart 2015 Pazartesi

Demir Özlü "İşte Senin Hayatın"


Demir Özlü'nün ilk okuduğum eseri Önünde Boş Bir Uzamdı. Nişanlım yeni bir kitabının çıktığını söyleyince çok sevindim ve hemen gidip aldım.Yine bir anlatıyla karşımızda Özlü. Ve ben yine Tezer'i anımsadım üslubunda. Bu kitaptan sonra başka türlerdeki eserlerini de okumaya karar verdim. 

Kitapla ilgili araştırma yaparken Cumhuriyet Kitap'ta yayınlanan şu yazıya rastladım; Kendini Öyküleştiren Yazar: Demir Özlü 

***
"Bütün bütüne yaralı bir toplumdu bu. Askeri diktatörlükler, ardından gelen hesaplı cıvık sivil rejimler bütün toplumu yaralı bir toplum yapmıştı. Sadece salgın gibi yayılan, sokaklarda sürünen ölüm değil, cinayetler, işkenceler, cezaevlerine tıkılmalar, yaralamalar, sakat bırakmalar...Hepsi, hepsi yarattı bunu. Hemen hemen her aile yaralıydı, hepsinin verdiği bir kurban vardı. Bu ortamda yaşamak bile yaralı olmaya yeterdi. Ağzından 'dejenere edilmiş toplum' sözleri dökülecekti. Söylemedin. Her şey bozulmuş, sonsuzca yozlaştırılmıştı."

"Sirkeci Alanı'nda kıvrılan bu yeni tramvay yollarını geçtikten sonra, yıllar önce terk ettiğin garın içine girdin. Burada rahatlık verici bir tenhalık, uzayan demiryolları, peronlarda bir sessizlik vardı. Pazar gününe uygun düşen bir sakinlik diye düşünüyordun. Avluda belki de yıllar önce yitirdiğin İstanbul'dan bir parça kalmıştı.

"Devam eden sadece çürümeydi."

"Her zaman içinde mutsuzluk taşıyan o zengin yaşamlardan sana ne?"

"Günler sadece güzel şeyleri taşıyıp getirmiyordu. Zaten mutluluk duyulan şeyler de, bir süre geçtikten sonra yerini gene o kıpırtısızlığa bırakıyordu. Kıpırtısızlık. Sessizlik."

22 Nisan 2014 Salı

Sürpriz kitap; Yeryüzüne Dayanabilmek İçin

Bir kitapseverin yeni yıla güzel başlamasına sebep olacak en güzel şey, sevdiği yazarın yeni çıkan kitabıyla yeni yıla başlamasıdır, bu yeni kitabı daha da değerli kılansa sevdiği yazarın hayatta olmaması ve tamamen sürpriz bir şekilde kitabının çıkmasıdır. Ocak ayında hiç habersiz birdenbire YKY'nin sitesinde belirdi Yeryüzüne Dayanabilmek İçin...

Tezer Özlü tutkumu bilmeyen yoktur sanırım, bu haber bende çok büyük bir sevince sebep oldu, kitabın çıktığı gün koştum Kadıköy Yapı Kredi Yayınlarına :)  



Rafta görür görmez yaşadığım heyecan bambaşkaydı :)


Kitap Tezer Özlü'nün yurt dışındayken Türkiye'deki dergilere yazdığı  yazılardan oluşuyor. Bu kitaptan sonra ona olan saygım daha da arttı, sanatsal ve edebi birikimi son derece saygı uyandırıcı. Sezer Duru'ya bu kitabı hazırlayıp yayınladığı için müteşekkirim.



***
"İnsanların bakışlarına bile dayanamıyorum. İnsan düşmanı olduğumdan değil, ama insanların bakışları, çevremde bulunmaları, öylesine oturup bakmaları, bütün bunlar benim için dayanılır gibi değil."

"Yüzerek bu yaşamın dışına çıkmayı yeğlerdim."

"Yaşamla ve ölümle hesaplaşmak için yazıyorum."

"Ben bir kenti o kentteki kitapçı dükkanlarına göre değerlendiririm."

"Bireysel kurtuluş diye bir yaşam biçimi yoktur. İnsan, her zaman toplumsal bir yaratık olduğunu kavrayıp kendi sınıfının bilinçlenmesi ve daha insancıl koşullara kavuşması için çaba gösterdikçe mutlu olabilecek, yaşamını değerlendirecektir. Yaşam, şöyle bir yaşanıp geçmek için var olmak değildir. Aksine insanları en insancıl yaşamlara ulaştırmanın mücadelesinin verildiği bir olgudur. Bilinçsiz bir yaşam, insan yaşamı değildir. Bir anlamda aileyi yöneten, çocuklarını yetiştiren kadınlar da olduğuna göre aydın Türk kadınının en büyük görevi, diğer kadınları bilinçlendirmek olmalı."

***

14 Kasım 2013 Perşembe

Şehr-i Firar Okumaları; Demir Özlü "Önünde Boş Bir Uzam"


Tezer Özlü'nün abisi olduğu için mi pozitif bir önyargıyla yaklaştım Demir Özlü'ye, o nedenle mi Tezer'in satırlarına bu denli benzettim bilmiyorum. Ama bi Yaşamın Ucuna Yolculuk havası var bu kitapta o kesin. Belki de Anlatı türünde olmasındandır. Bilemedim.






31 Ekim 2013 Perşembe

Tezer Özlü'den Leylâ Erbil'e Mektuplar


Ahh benim bu mektup sevdam ahh...Ekim ayım Leylâ Erbil'le geçti desem yeridir. Leylim Leylim'den sonra güzel bir seçim oldu kanımca. Yine Leylâ Erbil olasım geldi, Tezer'in en yakın dostu olmak onunla mektuplaşmak şahane olurdu doğrusu.

Tezer'e dair okumadığım tek bi kitap kalmasın istiyorum. Sahaf festivalinde de aradığım yegane kitaptı ama bulamadım maalesef. Birkaç gün sonra da tesadüf eseri gelen kutuma düştü pdfi bir dost tarafından. 


"Din kökenli ilkellik, resmi ideolojinin sarmalında özgür aklı boğmuştur bu ülkede."

"Buyurgan, yasakçı, ataerkil toplumun yatıştırmak bilmez gizli şiddeti, sadece on yılda bir sıkıyönetim dönemlerinde değil, sivil yönetimlerde de insan ilişkilerinin tüm alanlarını toplamış yurttaşların tümünü hasta etmiş, cehenneme çevirmiştir."

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Şehr-i Firar Okumaları; Turgut Uyar "Göğe Bakma Durağı"

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin, bir ellerim belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım 

Çocukluğumdan beri yıldızlardan, aydan, güneşten apayrı bir sempatim olmuştur bulutlara. Beyaz pamuğumsu görünümleriyle aldıkları türlü şekillere anlamlar yüklemek, hayaller kurmak büyük eğlencemdir :) İstanbul'da soğuk beton yığınlarının arasından göğe bakmak, şehrin griliği her yanınızı kuşatmışken o manaya ulaşmak çok kolay olmuyor. Bir aydır Kastamonu'dayım, burada yemyeşil doğanın içinde bulutlara bakmak, Turgut Uyar okumak, bulutlara anlamlar yüklemek, hayaller kurmak, dalıp gitmek ve fotoğraflamak daha anlamlı daha özel. Daha dinlendirici kesinlikle. Böyle anlardan birinde fotoğrafladım bu kareleri. 

Turgut Uyar hakkında bu şiir kitabı hakkında bir şeyler yazasım yok. Anlatmaya çalışarak büyüsünü bozmak istemiyorum. Şiir kitapları üzerine bir şeyler yazılmamalı belki de. Anlatmaya çalışmamalı hiç. "Göğe Bakma Durağı" kendisini öyle güzel anlatıyor ki. İsminde bile kendisine kendisine çeken bir huzur yok mu? Bazen yalnızca okumak yalnızca göğe bakmak iyi gelir. Durma göğe bakalım. 

Dünyada cenneti yaşatan göğe bakma durağınızı bulmanız dileğiyle.

Yapı Kredi Yayınlarına Not: Kitabın rengi su yeşilinden ziyade gök mavisi olmalıymış kanımca.








12 Nisan 2013 Cuma

Cemal Süreya "Onüç Günün Mektupları"


“Artık sadece iletişim araçları var, iletişimin kendisi yok.” 
(Jean Luc Godard)

Blog yazılarımdan da belli olduğu gibi son zamanlarda sürekli mektup türünde kitaplar okur oldum. Ve okudukça da yaşamadığım çağlara özlem duyar oldum. Ne güzel bir şeydir insanın sevdiklerine mektup yazması, özenle göndermesi, eline geçip geçmediğinin telaşına düşmesi, merakla cevap mektubunu beklemesi. Heyecanlanması, hüzünlenmesi, sevinmesi. Değer vermektir mektup yazmak. Çabalamaktır. Anıdır. Geçmişin hatıralarına kanıttır. El yazısıyla yazılması, üzerine belki bir kaç damla gözyaşı akıtılması okuyanı paha biçilemez duygulara sevk eder. Artık günümüzde uzun uzun mektuplar yazmak gibi bir kültür kalmadı. Sesli harflerden yoksun kelimelerle, yarı Türkçe yarı İngilizce bir dilde sms "atmak", whatsapptan yazmak, e-mail göndermek, facebooktan dürtmek falan varken...ne gerek var oturup cümle kurmaya çalışmaya? Her şey ne kadar çabuk o kadar iyi! Çook önemli işlerimiz var, hepimiz çok yoğun insanlarız ya! Gelinebilecek en kötü nokta birbirine kuracak cümlesi kalmamış insanlar değil midir? Merak ediyorum  "ben napıyorum?" diye durup ne zaman soracağız? 

Gelelim Onüç Günün Mektupları'na;


Onüç günün mektupları, Türk şiirinin büyük ustası Cemal Süreya'nın 1972 Temmuz'unda, Okmeydanı SSK'da yatan eşi Zuhal Tekkanat'a yazmış olduğu mektuplardan oluşuyor.

Zuhal Tekkanat, Cemal Süreya'nın ikinci eşidir. Memo Emrah adında bir oğulları vardır. 

Aşk, tutku, şefkat, sevgi...Her türden duygu barındıran bu güzel mektuplar iyi ki yayınlanmış.  Teşekkürler Yapı Kredi Yayınları. O muhteşem ön sözü yazan merhum Erdal Öz'e de teşekkürler. 

Ne yapın edin bu mektupları okuyun...

Not: Süreyalizm blogunun sahibi Hakan Sipahi'den öğrendiğime göre Zuhal Tekkanat "Ondördüncü günün mektubu" adıyla bir kitap hazırlıyormuş :)


Kitabı, fonda Secret Garden çalarken okudum. Tavsiyemdir.










27 Mart 2013 Çarşamba

Kürk Mantolu Madonna 70 Yaşında!


Kürk Mantolu Madonna, 1943 yılında Remzi Kitabevi tarafından yayımlanışının 70. yılı şerefine Yapı Kredi Yayınları tarafından özel bir baskıyla yalnızca 5000 adet basıldı ben de 2980.yi kaptım :) Ve kim bilir kaçıncı kez büyük bir zevkle okudum. 





Bu sınırlı sayıdaki özel baskıyı kaçırmamak için acele etmeniz önerimdir :)

2 Şubat 2013 Cumartesi

Orhan Veli Kanık "Hoşgör Köftecisi"


Yapı Kredi Yayınlarını seviyorum. Kitaplarına siyah rengin hakim olmasını ve rafta duruşlarıyla göze hitap edişlerini de. Hakkında sevmediğim şey kitaplarının ön kapaklarındaki fotoğraf seçimleri ve "M.E.B. onaylı 100 temel eserden biri" yazısını kapağın dizaynında dikkat dağıtıcı ve ahengi bozacak bir şekilde kullanmaları.Yazarın, kitap için çokta anlamı olmayan bir fotoğrafını kapak yapma durumu maalesef Orhan Veli'de de mevcut. Keşke Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabındaki gibi hiç bir kapakta yazarın fotoğrafı olmasa veya daha anlamlı bir biçime kavuştursalar. 

Gelelim Hoşgör Köftecisi'ne; Öykü kitapları okumaya bayılıyorum. Özellikle kitap okumak istediğim ama derinlemesine kendimi vermek zorunda kalmak istemediğim yoğun dönemlerde elim direkt öykü kitaplarına veya az sayfalı derin kitaplara gider. Öykü okumanın zamanlamasını önemsiyorum bu yüzden. Tatil döneminde öykü okumak belki aynı hazzı vermeyebilir. Bir konu/olay içerisinde kaybolmak istenildiği zaman kısa öyküler okumak bir tatminsizlik oluşturabilir. Birinden tat alamadan başka birine geçmek bir etkilenmeme durumu yaratabilir.

Orhan Veli ile Bütün Şiirleri sayesinde tanışmıştım. İyi ki de tanışmışım. Hoşgör Köftecisi'ni de hemen ardından edindim. Yalnızca 58 sayfa ve 8 iç ısıtan öyküden oluşuyor. Hiç bitmese diye tane tane okudum. Her biri o kadar akıcı ve doğal bir üslupla yazılmış ki insanı hiç yormayıp gözlem gücü katabilme özelliğine sahip. Eğer öykü türünde bir kitap okumadıysanız başlamak için kusursuz bir seçim olacaktır :)

Sevgiler.

9 Ocak 2013 Çarşamba

"Yapı Kredi Yayınları"

YKY ile Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sı sayesinde tanışmıştım. 


Peşinden Tezer Özlü'ye kapıldım, Orhan Veli, Yusuf Atılgan, Demir Özlü,Füruzan, Özdemir Asaf derken elim hep YKY kitaplarına gitmeye başladı. Yayınevleri içerisinde benim için tam bir lovemarktır. Kitap dizilerini buradan inceleyebilirsiniz.Yapı Kredi Yayınları'nı sevme nedenlerimden biri de kitap tasarım stilidir. Gayet sade, net ve asil buluyorum, siyahın hakim olmasına ayrı bir hayranım :)




Şehrinizdeki YKY Kitabevi'nin yerini buradan öğrenebilirsiniz. İstanbul'da iki tane YKY Kitabevi mevcut, biri Kadıköy diğeri Beyoğlu'nda.


1 Ocak 2013 Salı

Özdemir Asaf "Dokuza Kadar On" (Seçme Şiirler)


"Her insanın bir öyküsü vardır ama her insanın şiiri yoktur" demiştir Özdemir Asaf. Şiirlerinde sadece aşka dair değil, insanlık ve hayata dair de çok şey vardır .Bir şairin değil bir filozofun şiirlerini okur gibi hissettirir bana. Dilbilgisi kurallarında da kendine has bir kullanıma sahiptir.


"Onun şiirinin amacı, kelimelerin çağrışım zenginliğinde dünyayı kavramak ve algılamaktır. Katı, öğretisel bir dünya görüşünü onda bulamayız." diyor Dokuza Kadar On'u hazırlayan Doğan Hızlan.

Telâş
Yaşamak değil,
Beni bu telâş öldürecek

Altıncı Gün
Benim söylemek için çırpındığım gecelerde,
Siz yoktunuz.

Saçları
Bilmeyorum ne vardı saçlarında..
Rüzgar mı delice eserdi,
Gözlerim mi öyle görürdü yoksa..
Saçlarının her haali hoşuma giderdi.

Saygı
Sana güzel diyorlar;
Sakın olma.

Sensiz  
Sensiz de denizi seyredebiliyorum.
Hem dalgaların dili seninkinden açık.
Ne kadar hatırlatsan kendini boş.
Sensiz de seni sevebiliyorum.
Hep boş konuşurduk hatırlar mısın, bula bula.
Karşılaştığımız zamanlarda.
Sen, sevgiden şımaran çocuk,
Ben şaşıran budala.

Lavinia