Deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Kasım 2014 Cuma

Gündüz Vassaf "Cehenneme Övgü"


Uzuuuun çok uzun bir zamandır bu kadar keyifle bu kadar "işte bu!" dediğim bir kitap okumamıştım. Bu beni üzüyordu. Cehenneme Övgü bu tatminsizliğimi yok etti. Büyük bir mutlulukla ve altını çize çize okudum. Hatta bütün kitabın altını çizmek istediğimi itiraf etmeliyim :)


Peki bu kitap ne anlatıyor?
Alt başlığı "Gündelik hayatta totalitarizm"
Nedir peki bu totalitarizm?

Wikipedi şöyle bir tanımlama getirmiş; "Tüm yetkilerin merkezîleştirildiği, devlete mutlak itaat beklenen, diktatörlükvari yönetim. Totalitarizmde bireysel özgürlüklere izin verilmez ve bireyin yaşamının tüm alanları devlet kontrolüne bırakılır."

Gündelik hayatımızın ne kadar da büyük bir kısmını totaliterliğin etkisi altında yaşadığımızı görmek istiyorsanız ve sistemi biraz da olsa sorguluyorsanız, hiç durmayın gidip alın bu kitabı! Ve tabi Cennetin Dibini de unutmayın :)


***
"Öylesine özgür değiliz ki, özgürlüğümüzde bile başkaları tarafından doğrulanmak isteriz."

"Delilik, günümüzün gelişen totaliter devletinin bir parçası. Neyin delilik sayılacağını, devlet tarafından tedavi ruhsatı verilen resmi şifacılar, psikiyatristler belirliyor. Deliler, deliliklerinin özgürlüğünü yitiriyor."

"Psikiyatri bir baskı aracıdır."

"Akıl hastanelerindeki delilerin özgürlüğü ve kamusal hakları uğruna pek kimse eyleme geçmez. Oysa, tüm ezilenlerin içinde, kendi davalarını kamuoyuna yansıtamayan, yansıtmalarına izin verilmeyen, bu özgürlüğe sahip olmayan bir tek onlar var. Onların yakınmaları olsa olsa bir başka psikiyatrist tarafından ele alınır ve karara bağlanır. Basın toplantıları, protesto gösterileri düzenleyemezler; oy hakları bulunmadığı gibi, özel mülkiyetlerini bile diledikleri gibi kullanamazlar."

"Yüzyılımızın klasik ev/apartman birimi çeşitli bölümlere ayrılmıştır. Her alan, bedenin belirli bir fonksiyonuna göre ayarlanmıştır. Böylece, oturmak için bir oturma odası, yemek içim yemek odası, uyumak için yatak odası, yıkanmak ve bağırsakları boşaltmak için banyo, yemek pişirmek için de bir mutfak vardır."
 
"Bizler, içinde  yaşadığımız yüzyılda, apartman kışlalarında oturan siviller haline geldik."

"Doğum kontrolü var ama ölüm kontrolü yok."

"Odalar, sadece içlerinde ne yapacağımızı belirlemekle kalmaz, aynı zamanda, hem hislerimizi hem de başkalarıyla olan ilişkilerimizi etkilerler. Gün ortasında çalışma odasında oturuyorsanız ya düşündüğünüz ya da felsefe yaptığınız kabul edilecektir. Oysa, aynı şeyi yatak odasında yapmanız istirahate çekildiğiniz ya da düpedüz tembellik ettiğiniz anlamına gelebilecektir."

"Biraz bireysellik, benzersizlik gösterenlere tahammül edemeyiz."

"Taraf seçmemek kurulu düzenin meşruiyetine meydan okumaktır."

22 Nisan 2014 Salı

Sürpriz kitap; Yeryüzüne Dayanabilmek İçin

Bir kitapseverin yeni yıla güzel başlamasına sebep olacak en güzel şey, sevdiği yazarın yeni çıkan kitabıyla yeni yıla başlamasıdır, bu yeni kitabı daha da değerli kılansa sevdiği yazarın hayatta olmaması ve tamamen sürpriz bir şekilde kitabının çıkmasıdır. Ocak ayında hiç habersiz birdenbire YKY'nin sitesinde belirdi Yeryüzüne Dayanabilmek İçin...

Tezer Özlü tutkumu bilmeyen yoktur sanırım, bu haber bende çok büyük bir sevince sebep oldu, kitabın çıktığı gün koştum Kadıköy Yapı Kredi Yayınlarına :)  



Rafta görür görmez yaşadığım heyecan bambaşkaydı :)


Kitap Tezer Özlü'nün yurt dışındayken Türkiye'deki dergilere yazdığı  yazılardan oluşuyor. Bu kitaptan sonra ona olan saygım daha da arttı, sanatsal ve edebi birikimi son derece saygı uyandırıcı. Sezer Duru'ya bu kitabı hazırlayıp yayınladığı için müteşekkirim.



***
"İnsanların bakışlarına bile dayanamıyorum. İnsan düşmanı olduğumdan değil, ama insanların bakışları, çevremde bulunmaları, öylesine oturup bakmaları, bütün bunlar benim için dayanılır gibi değil."

"Yüzerek bu yaşamın dışına çıkmayı yeğlerdim."

"Yaşamla ve ölümle hesaplaşmak için yazıyorum."

"Ben bir kenti o kentteki kitapçı dükkanlarına göre değerlendiririm."

"Bireysel kurtuluş diye bir yaşam biçimi yoktur. İnsan, her zaman toplumsal bir yaratık olduğunu kavrayıp kendi sınıfının bilinçlenmesi ve daha insancıl koşullara kavuşması için çaba gösterdikçe mutlu olabilecek, yaşamını değerlendirecektir. Yaşam, şöyle bir yaşanıp geçmek için var olmak değildir. Aksine insanları en insancıl yaşamlara ulaştırmanın mücadelesinin verildiği bir olgudur. Bilinçsiz bir yaşam, insan yaşamı değildir. Bir anlamda aileyi yöneten, çocuklarını yetiştiren kadınlar da olduğuna göre aydın Türk kadınının en büyük görevi, diğer kadınları bilinçlendirmek olmalı."

***

8 Kasım 2013 Cuma

Kitap bir limandı benim için... #Gündökümü


"Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. Kitap benim has bahçemdi. Hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplardı."
Cemil Meriç

23 Ağustos 2013 Cuma

Şehr-i Firar Okumaları; Hilmi Yavuz "Hüzün ve Ben"


Bu yazıyı -çılgın kalabalıktan uzakta- yazıyorum. Nereye gözümü çevirsem ya yeşilin bir tonuna ya da karadenizin masmavi denizine rastlıyorum. Çılgın kalabalığa hiç mi hiç dönesim yok. Televizyon izlemiyorum, gazete okumuyorum dünyanın hiçbir derdine ilişmiyorum. (Cehalet mutluluktur'u yaşıyorum) Tomris Uyar'ın tabiriyle tepkisizlerdenim bir süre. Sanırım her şeyi bilmeye çalışmakta farketmeden yoruyor insanı.


Şu sıra sadece okuyorum. Kitaplığımdaki vakit ayıramadığım hazinelerimle tanışıyorum. Bu dönemde okuduğum kitaplardan birisi de "Hüzün ve Ben".  İlk çıktığı günlerde (nisan ayında) inkılap kitabevinden almıştım ve bir türlü okuma fırsatı bulamamıştım. İyi ki de o fırsatı bulamamışım. Çılgın kalabalığın ortasında okusaydım bu etkiyi yaşar mıydım muamma.  İçsel olarak gündemimde olan düşüncelerimde olan konuların, başladığım kitapta tesadüf olarak karşıma çıkması durumunu çok severim.Bence bir kitabı sevmemizdeki en büyük sebep o an o kitabın konusunun duygusunda, düşüncesinde olabilmemizde saklı. 

Kitabı genel itibariyle sevmiş olsam da sıkıldığım kısımları da oldu. Özellikle yazarın kendi hayatında önemi olan, anılarının bulunduğu şehir ve ilçeleri anlattığı "ah bellek acı bellek" bölümünü çok özümseyip hissedemedim. En çok "hüzün ki en çok yakışandır bize" bölümünü sevdim. O kadar çok cümlenin altını çizdim ki.


 Zaman gazetesinin kitap ekinde de tesadüf eseri bu yazıya rastladım. Ali Çolak yazmış. 

Aklınızın bir köşesinde olsun Hüzün ve Ben. Olur ya sonbaharın gelmek üzere olduğu bugünlerde, bir kitap ararsanız firar ettirecek hüznünüze.

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Wilhelm Reich "Dinle Küçük Adam"


Hayat Değiştiriciler'i açmaya karar verdiğimde; Orhan Pamuk'un "Bir kitap okudum hayatım değişti" cümlesinden esinlenmiştim ve -sadece- okuduğumda bana yeni ufuklar açan, farklı bakış açıları sunan kitapları yazacağıma dair bir karar almıştım. Gerçekten de beğenmediğim veya bana bir şey katmamış hiçbir kitabı burada tanıtmadım. Ama Dinle Küçük Adam'la tanışınca anladım ki bugüne kadar burada bahsettiğim kitapların bir tık üstü etkileyicilikte tam bir "hayat değiştiren kitap".

Tokat gibi bir anlatım, tokat gibi cümleler. Kitap okumaya başlamak isteyen ama nereden başlayacağını bilmeyen birine tavsiye edeceğim ilk kitap budur artık. Sigmund Freud'un yardımcısı olan Wilhelm Reich, sert bir dille seslenmiş toplumdaki küçük adamlara, her birimize. Okuduktan sonra hayattaki küçük adamları daha iyi tahlil etmeye yardımcı olup ciddi bir biçimde "farkındalık" yaratıyor. Bu kitapla ilgili çok bir şey yazmak istemiyorum beni epey sarstı. Ve utandırdı. Çünkü okudukça insan aslında kendisinin de bir "küçük adam" olduğunu anlıyor. Kitabın farklı  yayınevlerinden bir çok baskısı mevcut, ama en güzeli Kavis'in basımı bence. Çevirisini Şemsa Yeğin yapmış. Çok yalın ve okunaklıydı. 


Kitaptan Alıntılar
"Sevgi, çalışma ve bilgi yaşamımızın tükenmez kaynaklarıdır. Öyleyse, yaşamı onların yönetmesi gerekir." 

"Gerçekten canlı ya da gerçekten yaşayan insanlar, insansal ilişkilerinde sevecen ve saftır, kuşku duygusundan uzaktır."

"Yönetimi elinde tutan kişilerin, küçük adam için yetke istemesine, güç, iktidar istemesine izin veriyorsun. Ama sen, hiç sesini çıkarmıyorsun. Yönetimi elinde tutan güçlülere, ya da kötüniyetli güçsüz adamlara seni temsil etme yetkisini veriyorsun, onları seçiyorsun. Her seferinde aldatıldığını anlıyorsun, ancak bunu anladığında, iş işten geçmiş oluyor."

"Demek ki büyük adam, ne zaman ve hangi alanda küçük adam olduğunu bilir. Küçük adam, küçük olduğunu bilmez ve bunu bilmekten korkar."

"Senden başka hiç kimse senin kurtarıcın olamaz!"

"Bir şeyi ne denli az anlarsan, o denli çok saygı gösteriyor, onun karşısında boyun eğiyorsun."

"Onlar seni sevmiyor, sen kendini hor gördüğün için, hor görüyorlar seni, küçük adam."

"Zavallı küçük kadın, kafanda böyle kötü tasarımlara yer vereceğine kendini mesleğinde geliştirmenin yollarını arasan, bu konuda kafa yorsan olmaz mı?"

"Küçük adam, taktikler insanı ancak ve ancak vakitsiz kazılmış bir mezara götürür."

"Bilginin umuta yol açtığını anlamıyorsun!"

"Eleştirmeye her an hazırsın, ama eleştirilmek istemiyorsun ve bu nedenle de başkalarından kopuyorsun."

24 Mayıs 2013 Cuma

Paul Lafargue "Tembellik Hakkı"


Paul Lafargue Kimdir?
"Paul Lafargue (1842 - 1911); Fransız uyruklu düşünür ve eylem adamı, Küba'nın Santiago kentinde doğdu. Dokuz yaşındayken ailesiyle birlikte göçtüğü Fransa'da Tıp Akademisi'ne yazıldı. Üniversitede, kralcı hükümete karşı giderek genişleyen gençlik hareketine katıldı. Yine aynı dönemde yoğun bir okuma uğraşına daldı. Hegel'den Feuerbach'a Fourier'den Comte'a kadar pek çok düşünürün eserlerini okumasına karşın, özellikle Proudhon'dan etkilendi. 1865'te Marx'la tanışmasının, üzerindeki Proudhon etkisinin kırılmasında büyük rolü oldu. Marx, "yakışıklı, zeki, enerjik ve sportif" bulduğu bu gencin, kızı Laura'yla evlenerek aileye katılmasına da izin verdi. Siyasi etkinlikleri nedeniyle Akademi'den uzaklaştırılınca, öğrenimini Londra'da tamamladı ve karısı Laura'yla birlikte yeniden Paris'e döndü. Art arda üç çocuğunu da kaybetmesi üzerine tıptan soğudu; kendini tümüyle sosyalist düşünce ve eyleme adamaya karar verdi. Fransız Sosyalist Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı, işçi hareketlerinin örgütlenmesine yazılarıyla katkıda bulundu.  
1911 yılında karısıyla birlikte intihar etti. Yaşlılığın, beden ve zihin güçlerini azar azar kemirdiğini görmek istemeyen Lafargue, yetmiş yaşını aşmamak üzere kendine verdiği sözü böylece tutmuş oluyordu." (Telos Yayıncılık) 
Tembellik Hakkı



Lafargue, yan gelip yatmayı, hiçbir şey yapmamayı, üretmemeyi, çalışmamayı övmüyor. İnsanı insanlıktan çıkaran aşırı çalışmaya karşı olduğunu söylüyor ve bu duruma karşı bir duruş sergiliyor. Vedat Günyol, kitabı daha da anlaşılır kılan bir önsöz yazmış. "Boş zaman, T.S. Elliot'a göre "kültürün temelini" oluşturur. Tembellik Hakkını okurken, Eliot'ın bu sözünü aklınızdan uzak tutmamanızı dilerim." diyor. Ayrıca eser yalnızca 60 sayfa.

Kitaptan Alıntılar
"Çağımız, çalışma yüzyılıdır diyorlar; aslında acının, yoksulluğun, kokuşmuşluğun yüzyılıdır."

"Hâlâ anlamıyorlar  makinenin insanlığın kurtarıcısı olduğunu; insanı aşağılık ve ücretli işlerden kurtaracak olan, azat eden, boş zaman ve özgürlük veren Tanrı olduğunu!"

"İşçiler üretken sermayelerin birikimine katkıda bulunarak, kendilerini er geç ücretlerinin bir bölümünden yoksun bırakacak olaya yardım etmiş oluyorlar."

"Çalışın, çalışın proleterler, toplumsal serveti ve kendi yoksulluğunuzu artırmak için çalışın. Çalışın ki, daha da yoksullaşarak daha çok çalışmak ve yoksullaşmak için birtakım nedenleriniz olsun. Kapitalist üretimin acımasız yasası budur işte."

"Kapitalist toplumda çalışma, her çeşit düşünsel yozlaşmaların, her türlü organik bozuklukların nedenidir."

"Sosyete kadınları, acının acısı bir yaşam sürüyorlar. Terzi kadınların didine çırpına yaptıkları o perilere yaraşır tuvaletleri deneyip değerlendirmek için, sabah akşam, bir giysiyle bir başkası arasında mekik dokuyorlar. Saatlerce, saçlarını enselerinde toplatıp topuz yaptırma tutkularını, her ne pahasına olursa olsun doyurmaya çalışan usta berberlere teslim eden, o içi boş kafalılar."

"Tüm bireysel ve toplumsal sefalet, çalışma tutkusundan doğmuştur."

"Çocukları aptallaştırmak, içgüdülerini bozmak, bedenlerini çürüğe çıkarmak için, kapitalist işliklerin bozuk havası içindeki çalışmadan daha yıkıcı bir kötülük icat edemezlerdi."

"Üretici tüccarların, kumaşçıların, fabrika müdürlerinin ailelerinde yaşayan çocukların yarısı 21 yaşına basarken, dokumacı ve pamuk iplikçisi işçi ailelerde, aynı çağdaki çocukların yarısı iki yıl önce ölüp gidiyorlardı."

"Bir köyün orta yerinde bir fabrika kurmaktansa, oraya veba tohumları saçmak, su kaynaklarını zehirlemek daha iyidir. Fabrika işçiliğini başlatın, ne neşe kalır ortada, ne sağlık, ne de özgürlük. Yaşamı güzel ve yaşanmaya değer yapan ne varsa, hepsi gitti gider."

"İşçi sınıfı, her şeyi basite indiren o iyi niyeti ile özünü körü körüne telkinlere ve doğal taşkınlığı ile gözü kapalı kendini çalışmaya ve perhize kaptırdığı için, kapitalist sınıf, kendini tembelliğe, zoraki zevke, verimsizliğe ve aşırı tüketiciliğe vurmuştur."

10 Eylül 2012 Pazartesi

Elif Şafak ve Firarperest

Firarperest, Elif Şafak'ın gazetedeki köşe yazılarından oluşan bir deneme kitabı.


Elif Şafak, bir kesim tarafından çok sevilen bir kesim tarafından da aşağı çekilen yazarlardan. Yazarın popülaritesinden ötürü kitaplarına karşı hep mesafeli bir yaklaşım gösterdim bugüne dek. Lise yıllarımda Aşk kitabını okumaya başlamıştım ama ne yaptıysam sonunu getirememiştim ya tasavvufa karşı bir sıcaklık besleyemememdendi ya da toyluğuma denk geldi, ama yine de Elif Şafak' a karşı bir önyargı beslememek için savaştım ve Siyah Süt kitabını okudum. Oradaki eğlenceli anlatımı beni çekmişti ama yine de benim için çok önemli yazarlar arasında olduğunu söyleyemeyeceğim belki kitaplarından doğru seçimler yapıp okumadığımdandır, o yüzden hâlâ; "beğenmiyorum" demek aşamasına gelmek istemiyorum

Firarperest kitabı da sürekli gözüme çarptığı için ve kitabın isminden dolayı bir yakınlık hissettiğim için dayanamayıp aldım. İçinde dişe dokunur cümleler var evet ama kitabın genelinde bir özensizlik varmış gibi. Sanki çıkmış olması gerektiği için alelacele bir basım yapılmış gibi. Kitabın kapağında yazarın fotoğrafının olması fikride biraz itici ve popülerlik kaygısına düşülmüş izlenimi vermiyor değil. Ve bazı cümlelerinde, anlatımında tekrarlara sık düşülmüş.Tabii ki eleştirmek haddime değil ama bir ısınamadım Elif Şafak' a gitti.

Kendisinin popülerliğini ve beğenilen kitaplar çıkardığını düşünecek olursak onun için çok alelade bir kitap olmuş. Belki bir hikaye veya roman değil köşe yazılarından oluştuğu için basit gelmişte olabilir. Benim için "bitse de gitsek" kitaplarından biri oldu.Tam tatilde okunacak, bir olay örgüsü olmadığından kolay bitecek kitaplardan yani. Dediğim gibi yine de rezalet değil. Ama zannediyorum ki bir daha Elif Şafak okumakla vakit kaybetmeyeceğim.


Kitabın en güzel yanını ise M.K. Perker' in çizimleri oluşturuyor.

Ve okuduğumda bir kenara not almak için hamle yaptıklarım...