23 Ağustos 2013 Cuma

Şehr-i Firar Okumaları; Hilmi Yavuz "Hüzün ve Ben"


Bu yazıyı -çılgın kalabalıktan uzakta- yazıyorum. Nereye gözümü çevirsem ya yeşilin bir tonuna ya da karadenizin masmavi denizine rastlıyorum. Çılgın kalabalığa hiç mi hiç dönesim yok. Televizyon izlemiyorum, gazete okumuyorum dünyanın hiçbir derdine ilişmiyorum. (Cehalet mutluluktur'u yaşıyorum) Tomris Uyar'ın tabiriyle tepkisizlerdenim bir süre. Sanırım her şeyi bilmeye çalışmakta farketmeden yoruyor insanı.


Şu sıra sadece okuyorum. Kitaplığımdaki vakit ayıramadığım hazinelerimle tanışıyorum. Bu dönemde okuduğum kitaplardan birisi de "Hüzün ve Ben".  İlk çıktığı günlerde (nisan ayında) inkılap kitabevinden almıştım ve bir türlü okuma fırsatı bulamamıştım. İyi ki de o fırsatı bulamamışım. Çılgın kalabalığın ortasında okusaydım bu etkiyi yaşar mıydım muamma.  İçsel olarak gündemimde olan düşüncelerimde olan konuların, başladığım kitapta tesadüf olarak karşıma çıkması durumunu çok severim.Bence bir kitabı sevmemizdeki en büyük sebep o an o kitabın konusunun duygusunda, düşüncesinde olabilmemizde saklı. 

Kitabı genel itibariyle sevmiş olsam da sıkıldığım kısımları da oldu. Özellikle yazarın kendi hayatında önemi olan, anılarının bulunduğu şehir ve ilçeleri anlattığı "ah bellek acı bellek" bölümünü çok özümseyip hissedemedim. En çok "hüzün ki en çok yakışandır bize" bölümünü sevdim. O kadar çok cümlenin altını çizdim ki.


 Zaman gazetesinin kitap ekinde de tesadüf eseri bu yazıya rastladım. Ali Çolak yazmış. 

Aklınızın bir köşesinde olsun Hüzün ve Ben. Olur ya sonbaharın gelmek üzere olduğu bugünlerde, bir kitap ararsanız firar ettirecek hüznünüze.

Hiç yorum yok: