5 Şubat 2013 Salı

Stefan Zweig "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu"


Hayatımda okuduğum ilk Stefan Zweig kitabı olan Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nu çok beğendim. Son zamanlarda ince ve daha seri okunabilen kitaplar tercih ediyorum. Bu kitapta tam o tip kitaplardan.

(Arka Kapak)

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan Ahmet Cemal'in çevirisiyle çıkan eser yalnızca 55 sayfa. Ahmet Cemal'in "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu ya da Aşkın Psikolojisi" adlı sonsözü de oldukça hoş. 


Duygularının karşılığı olmayan bir kadının iç dünyasına girmek, biraz hayranlıkla biraz saplantıyla karışık aşkının bütün bir hayatına nasıl mâl olduğunu okumak insanı epey sarsıyor. Ana karakterin aşkı yaşayışı ve tasvirler bana Masumiyet Müzesi romanındaki Kemal'in saplantılı tutumlarını anımsattı. 

Gerçek yaşamdan kısa süreliğine uzaklaşmak için birebir.



2 Şubat 2013 Cumartesi

Orhan Veli Kanık "Hoşgör Köftecisi"


Yapı Kredi Yayınlarını seviyorum. Kitaplarına siyah rengin hakim olmasını ve rafta duruşlarıyla göze hitap edişlerini de. Hakkında sevmediğim şey kitaplarının ön kapaklarındaki fotoğraf seçimleri ve "M.E.B. onaylı 100 temel eserden biri" yazısını kapağın dizaynında dikkat dağıtıcı ve ahengi bozacak bir şekilde kullanmaları.Yazarın, kitap için çokta anlamı olmayan bir fotoğrafını kapak yapma durumu maalesef Orhan Veli'de de mevcut. Keşke Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabındaki gibi hiç bir kapakta yazarın fotoğrafı olmasa veya daha anlamlı bir biçime kavuştursalar. 

Gelelim Hoşgör Köftecisi'ne; Öykü kitapları okumaya bayılıyorum. Özellikle kitap okumak istediğim ama derinlemesine kendimi vermek zorunda kalmak istemediğim yoğun dönemlerde elim direkt öykü kitaplarına veya az sayfalı derin kitaplara gider. Öykü okumanın zamanlamasını önemsiyorum bu yüzden. Tatil döneminde öykü okumak belki aynı hazzı vermeyebilir. Bir konu/olay içerisinde kaybolmak istenildiği zaman kısa öyküler okumak bir tatminsizlik oluşturabilir. Birinden tat alamadan başka birine geçmek bir etkilenmeme durumu yaratabilir.

Orhan Veli ile Bütün Şiirleri sayesinde tanışmıştım. İyi ki de tanışmışım. Hoşgör Köftecisi'ni de hemen ardından edindim. Yalnızca 58 sayfa ve 8 iç ısıtan öyküden oluşuyor. Hiç bitmese diye tane tane okudum. Her biri o kadar akıcı ve doğal bir üslupla yazılmış ki insanı hiç yormayıp gözlem gücü katabilme özelliğine sahip. Eğer öykü türünde bir kitap okumadıysanız başlamak için kusursuz bir seçim olacaktır :)

Sevgiler.

1 Şubat 2013 Cuma

Küçük Mutluluklar


"Kitapları seviyor musunuz? O zaman hayatınız boyunca mutlu olacaksınız demektir". J. Clarette


Hayat bazen insana her şeye yeterince ilgi gösterebilme imkanı tanımıyor. Özellikle benim gibi birden fazla şeye bölününce verimi düşen biriyseniz, işler giderek daha da karmaşıklaşabiliyor. Blog güncelleme konusunda oldum olası düzenli bir dikiş tutturamadım. Önceliklerim yüzünden sürekli ikinci ve üçüncü plana atmak mecburiyetinde kalıyorum. Zengin içerikli yazı hazırlamak istediğim için alelacele yazılmış yazılar da beni tatmin etmiyor. 



Blog yazmaktaki temel amacım; okuduğum ve fazla etkilendiğim kitapları, gerçek hayatta ulaşabileceğimden daha fazla insana anlatma ihiyacımı doyurmak. Bu beni mutlu ediyor. Deli gibi mutlu ediyor. Özellikle günümün herhangi bir anında bir şekilde bloguma ulaşıp yazdıklarımı okuyup bana Facebook, Twitter, Vikitap veya E-Mail yoluyla ulaşıp olumlu yorumlarda bulunan insanlar arttıkça yaşadığım her anın kıymeti benim için daha da artıyor. 

Pollyannacılık yapmak istemiyorum herkesin mutlu olması gerektiğine de inanmıyorum (bazı insanlar acıyı sever).Yalnızca, ben mutluluğun çok büyük şeylerde olduğuna inanmıyorum. Yaşadıkça mutlu olduğum zamanların küçük anlardan oluştuğunu farkediyorum. Bugün hiç aklımda yokken önüme çıkan İş Bankası Yayınları'nı görünce hissettiğim şey gerçek bir mutluluk anıydı. Hiç keşfetmediğim bir yazarın bir kitabından bir satır okuduğumda hissettiğim o mutlu keşif anları...Hayat bu aslında; karmaşıklaşmamış yalın anlar toplamı. Mutlu olmak kolaymış, zor olan mutsuz olmakmış. (Sanırım büyüdüm.)